30 Ekim 2011 Pazar

Nazilli - Vol. 1

Kampüs'ün girişi.
Evet. 2 gün önce geldim Kaş'a. 4 gün kadar Nazilli'de kaldım ve 4 gün boyunca derslere girdim. Şehri de ufaktan tanımaya ve öğrenmeye başladım. Hatta öğrendim desem hiç de yanlış olmaz çünkü ufak bir yer sayılır ve pek de karmaşık bir yapısı yok.

Okulda ilk günüm çok garipti. Sınıfa girdiğimde yaklaşık 20 kişi falan vardı. İlk defa beni gördükleri için olsa gerek ilgili gözlerle baktılar. Hatta iki kez dönüp bakan bile oldu,  o derece. Neyse, en arkaya oturdum. Kimseyle konuşmuyorum tabii ki çünkü tanımıyorum kimseyi. Herkes birbirini tanıyor, bir ben kimseyi tanımıyorum. Sınıfa sonradan iki kişi girdi ve arkama oturdular. Sonradan onların sınıfta herkesle muhabbeti olan kişiler sıfatıyla gezdiklerini anlayacaktım ama henüz bilmiyordum arkama oturduklarında. Benimle de tanışma gereği duydular, biraz konuştuk falan... Önümdeki çocuk döndü biraz, onunla sohbet ettim kısa da olsa. Hiçbirinin isimlerini merak etmiyordum, o yüzden sormadım. =D Hala da bilmiyorum açıkçası.

Daha sonraki derslerde üçlü bir grup yanına çağırdı, onlarla takıldım bir süre. Yeni olduğum için pek arkadaş edinemem diye düşünüyordum ama adamlar bayağı sıcak kanlı çıktı. Şaşırdım fazlasıyla.

İkinci Öğretim olduğum için hava
karardığında ders bitiyor. Gördüğüm
kadarıyla etraf o kadar sessiz ve
sakinleşiyor ki, o karanlıkta seks
yapmak içten bile değil. Ki yapan
olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Okul genel olarak güzel bence. En azından Eskişehir faciası gibi değil, 2 yıllık da olsa bir üniversite okuyor olduğumu buram buram hissettiriyor. Anadolu Üniversitesi'nin kampüsünün yanında bizim Sümer Kampüsü harabe gibi kalıyor ama olsun. Akdeniz Üniversitesi'nin merkezdeki yüksekokulu gibi tek binadan oluşmuyor hiç olmazsa. 3 farklı derslik binası var ve her birinde 12 derslik var. Hepsi amfi şeklinde. Biz o binaların orta hallisi diyebileceğimiz ayardaki binadayız hep.

Şehir ile ilgili ise söylenecek pek fazla bir şey yok. Eskişehir'i çok yadırgamıştım ama Nazilli'yi sevdim. Kaş ile benzer iklimde olmalarının bunun en büyük sebebi sanırım. Çarşısı dışında pek bir alan yok takılmak için. Çarşı da ufak tefek sayılır aslında gayet canlı. Eskişehir'in Doktorlar Caddesi'nin biraz daha dar ve labirent yapılı olanı gibi düşünülebilir çarşı. Gece tamamiyle öğrenci kaynıyor çarşı. Hoş bir durum.


Ev bulma konusu çok sıkıntılı burada. Eskişehir'deki gibi bol seçenek yok. Hatta hiç seçenek yok desem yanlış olmaz gibi. Henüz ev bulamadık. Aslında bulduk ama ahırdan bozma evlerdi bunlar. Çok ucuz fiyatlıydılar ama yaşanacak gibi değildiler. Bir tane güzel ev bulduk, onu da erkek öğrenciye vermem dedi sahibi. Nasıl bir zihniyettir anlamıyorum. Evin ikinci katında kendisi kalıyor ve kocasından ayrılmış olan kızı da yaşıyomuş kendisiyle, o yüzden erkek öğrenci almazmış. Ulan senin kokuşmuş kızına tecavüz mü edeceğiz? Onu geçtim, ona mı kaldık?

Ona mı kaldık demişken, Nazilli hatun anlamında çok çok şaşırttı beni. Eskişehir'deki gibi kezban kılıklı kızlar yok, gözlemlerime göre 3 hatundan 1'i sağlam ve çıkılabilitesi yüksek. Evet...

Neyse. Şu an Kaş'tayım. Bir hafta daha okulu ekip Kurban Bayramı ile birleştireceğim 29 Ekim tatilini. Yaklaşık 2 hafta kadar Kaş'ta kalmış olacağım. Sonrasında tekrar Nazilli'ye gideceğim ve bulabilirsem yeni evime taşınıp; yeni düzenime alışmaya çalışacağım artık.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Okul - Dizi - Hayat

Evet. Uzun zaman olmuş bloga yazmayalı. Her gün bir şeyler yazdığım günleri hatırlıyorum. Bu ay ise sadece bir tane yazmışım. Bu da ikincisi oluyor.

Ek Yerleştirme sonuçları açıklandı. Tuğçe Şakar ile yaptığımız planlar vardı ve bu bağlamda Nazilli çıkmasını istiyordum. İlk tercihim Nazilli'ydi ve Nazilli geldi. Hem de aynı bölüm. Adnan Menderes Üniversitesi, Nazilli Meslek Yüksekokulu, Menkul Kıymetler ve Sermaye piyasası. Planlarım uzun zaman sonra düzgün bir şekilde gerçekleşiyor son 1 aylık dönemde. Bundan 1,5 hafta önce kayıt yaptırmak için Nazilli'ye gittim. Kaydımı yaptırdım pek bir zahmet harcamadan. Akabinde biraz gezindik şehirde ve ev baktık. Yaklaşık 2 saat aradık ev ve bir bok bulamadan geri döndük.

Dövmen olayım Michael reyiz!
Bu gece tekrar gideceğim Nazilli'ye. Bu kez ev tutmak ve derslere de girmek için gidiyorum. İlk Nazilli ziyaretimden sonra gözlemlerimi yazacaktım ama pek iç açıcı değildi gördüklerim, bu yüzden biraz daha gözlemlemek için sonraya erteledim o konuda yazmayı. O yüzden değinmeyeceğim ona. Muhtemelen gelecek hafta değinirim.

Yeni bir dizi arayışlarındaydım uzun zamandır. Bu bağlamda The Walking Dead'i denemeye karar verdim. Pilot bölümünü izledim ve beğenmedim. Akabinde Prison Break'i izlemeye niyetlendim, 3. kez. Daha önce de denemiştim izlemeyi ama sarmamıştı pek. Ancak bu kez öyle olmadı ve 5 bölüm üst üste izledim. Basketbol oynama saatim gelmese izlemeye devam ederdim. Basketbola gittim geldim, 2 bölüm daha izledim. Bu sabah 1 bölüm daha izledim ve şu an 9. bölüme geçmiş durumdayım. Uzun zamandır bu kadar tempolu dizi izlememiştim. Çok fena sardı Prison Break.

2 Ekim 2011 Pazar

Western Filmler ve Müzikleri


Son zamanlarda Western filmlere merak sarmış durumdayım. Özellikle Clint Eastwood filmleri çok hoşuma gidiyor. Zaten Western diyince akla gelen ilk isim tabii ki Clint Eastwood. Bu bağlamda bu herifin filmlerini beğeniyor olmak çok olağan ve sıradan olmuş oluyor.

Her neyse, ben aslında filmlerin içeriğine değinmek istemiyorum. Müzikler harika. Çok çok güzel. Arada açıp dinlenecek kadar güzel. Playlist'e eklenecek kadar güzel. Gitarda çıkartıp, Enes ile birlikte çalacak kadar güzel.

Filmlerin hepsi Spagetti Western, aşağıdaki müziklerin hepsi Ennio Morricone imzalı. Demek ki neymiş, bu ikili süper ikili. Gerçi biri film türü, diğeri insan olsa da öyle bir şey işte... 

Evet, koyayım hoşuma gidenleri: