30 Haziran 2009 Salı

Scorpions

2 gün önce yine ofiste saçma sapan otururken bir şey keşfettim. Aslında iki şey keşfettim, sırayla anlatmak daha açıklayıcı olacaktır.

Ofisin bilgisayarında takılırken, Belgerim'de bulunan Müziğim klasörünün yaklaşık 20 Gb boyutunda -çoğunlukla Mp3 formatınd- binlerce şarkı olduğunu gördüm. Gruplar tek tek klasörlenmiş, hatta her albüm 1, 2, 3 diye sıralanmış. İşin güzel tarafı bu muhteşem arşivde İsmail YK, Can Kan ve bilimum Metalci kılıklı arabest şarkıcılarının ve popcuların olmayışıydı. Neyse, tüm arşivi attım Winamp'a, tek tek bakıyorum.



Depeche Mode, Death, Deep Purple, Dio derken Scorpions'a ilişti gözüm. Açtım, başladım dinlemeye. Büyük bir şans olarak 2 gündür dinlemekten bıkmadığım, LastFM istatistiklerine göre 2 günde 40 kez dinlediğim Still Loving You'ya rastladım. Bu şarkı ile Scorpions grubunu keşfetmiş oldum. Send me an Angel, Rock You Like a Hurricane, No One Like You, Holiday, Wind of Chage, Always Somewhere. Tüm şarkıları harika bu grubun.



Vokal muhteşem. Klaus Meine diye bir herif. Canlı performanslarını izledim, herif 50 yaşında ama canlı performansta tek bir kez detone olmadı, bunun yanında sesi de albüm kayıtlarındaki ile hemen hemen aynı. Bazı gruplar vardır, maalesef Metallica'da bunlarından biridir, konserlerde albüm kayıtlarının yanına bile yaklaşamazlar. Fakat Scorpions öyle değil işte. Scorpions gibi canlı performansta kral olan bir diğer grupta AC/DC'dir. Onlar da muhteşemdir konserde.



Gitarlara da bayıldım. Gibson Flying V ve Gibson Explorer kullanıyor grubun gitaristleri Matthias Jabs ve Rudolf Schenker. Tonlar harika. Söz sonları gitarla vokali tamamlama olayı harika. Sololar harika. Özellikle Still Loving You'daki hafif aksayan gitar solosuna bayıldım. Ton da dediğim gibi harika. Lynyrd Skynyrd ve Pink Floyd tonu kadar hatta belki de daha harika. Bilemiyorum.Akustik gitarı da Opeth kadar hayvani olmasa da hoş kullanıyorlar. Herifler gitar kasasına o kadar çok önem veriyor ki, akustik gitarları bile Explorer ve Flying V kasa. =) Ama o kasa yapısıyla akustik gitarın o sesi nasıl yakalanıyor, onu çözemedim.

İşte böyle. Grubun bascı ve davulcusuna değinmeye gerek yok. Yok çünkü pek değinecek bir şey. İkisi de fena sayılmaz. Davulda bir şey dikkatimi çekti sadece, trampet bir acayip.

27 Haziran 2009 Cumartesi

2005 - 2009

2005 yılında başladım Lise hayatıma ve 4 yıl sonra yani 2009 yılında sona erdi. Çok az bir farkla kötü anılarımın ağırlıkta olduğu bir dönemdi aslında ama her şeye rağmen "güzeldi" diyorum. Sonuçta bir daha asla böyle bir ortama sahip olamayacağım. Bir daha asla liseye geri dönemem. Sınıftaki o geyik ortamını bir daha asla göremeyeceğim. Kötü bir şey...

Güzel iş aslında öğrencilik. Sabah kalk, okula git, akşam 3'te çık, sonra ne yaparsan yap. Başka hiçbir işin yok. Tek işin sınıfını geçmek. Hatta biraz da sıkıp bir takdir veya teşekkür belgesi koparabilmek. Düzenli bir yaşam sağlıyor aslında okul. Rutin bir hayatmış gibi görünüyor olsa da insanı disiplinli bir yaşantıya itiyor. Her sabah kalkmaya, saçların uzadığında zorla da olsa kestirmeye, az da olsa derslerine çalışmaya itiyor insanı. Güzeldi yaa. Her şeye rağmen güzeldi. Üzülüyorum gerçekten bittiğine. Keşke bitmeseydi. Keşke 2,5 ay sonra tekrar okullar başladığında biz de okuldaki yerimizi alabilseydik. Ama olmayacak işte. Başı boş koyun gibi ortalıkta takılacağız.

Lise hayatım boyunca çeşitli derslerde çeşitli öğretmenler derslerime girdi. İyi kötü hepsinin benim üzerinde bir etki bıraktığını düşünüyorum. Kimisinin iyi anlamda kimisinin ise gerçekten kötü anlamda etkileri olmuştur. Ama şu an bu o kadar önemli değil, ben sadece o şahısları buraya yazmak ve hepsine teşekkür etmek istiyorum...
  • Abdurrahman Gültekin
  • Aysun Uruğ
  • Ayşe Hiçsanmaz
  • Bayram Salman
  • Engin Görsoy
  • Erkan Ünoğlu
  • Füsun Karaca
  • Güven Doğan
  • Hamdi Özdemir
  • Hatice X?
  • İhsan Hiçsanmaz
  • İlkay Tarım
  • Kadriye Oğul
  • Lale Kantık
  • Mehmet Gür
  • Nilgün Yücel
  • Sultan Yıldırım
  • Süleyman Gülaşlar
  • Şükran Ünver
  • Tanju Toraman
  • Umut Eş
  • Zeynel Havuz
Not: Bu liste alfabetik sıraya göre hazırlanmıştır. "Ben niye sondayım lan?" diye düşünmeyin...

26 Haziran 2009 Cuma

Çalışmaya Başladım

Evet. Blogu ilk açtığımda ne güzeldi, her gün yeni bir yazı yazıyordum. Hep böyle oluyor zaten, bloglar hep bir hevesle açılıyor ve unutulup gidiyor. Etrafımdaki, internetten arkadaş olduklarım... Herkes için bu durum geçerli. Neyse... Daha seyrek aralıklarla da olsa bloga yazı yazmaktan vazgeçmeyeceğim.

Bu salı çalışmaya başladım. "Deniz Rent a Car" isimli Rent a Car'da çalışıyorum. Sabah 8'de dükkanı açıyor, öğlen 2-3 saat tatil yapıyorum ve akşam 21:30'da da komple çıkıyorum. Ama herhangi önemli bir işim olduğunda dükkanda kalmak bir zorunluluğum yok. Dükkan sahibi yani patronum, eniştem. Bana gereken tüm kolaylığı sağlıyor =) Alıştım şu an işe ve pek şikayetçi değilim...

2 gündür saatlerce bir sandalyede PC başında oturmaktan belim ağrımaya başladı. Bugün gece 1-1,5 saat arayla sürekli uyandım. Bir türlü düzgün bir uyku çekemedim bel ağrısı yüzünden. Sabah kas gevşetici krem sürdüm ve bu biraz olsun beni rahatlattı ama bu rahatlatma durumu da 20 dakika sürdü. Tekrar ağrılar başladı. Bunun üzerine doktora gittim. Bel kaslarımın güçsüz olduğundan bahsetti doktor. Bel kaslarımı güçlendirmeli ve dengeli ve düzgün beslenmeliymişim. Hatta ne bulursam yersem de fena olmazmış =) . Bel kaslarımı güçlendiremezsem bu sorunun ilerleyen zamanlarda bel fıtığına kadar yolu var dedi. Bel kasları için de spor şartmış. Zaten spor yapıyorum ben. Basketbol ve futbol oynuyorum aktif olarak. Böyle olunca da direkt olarak bel kaslarına yoğunlaşmamı sağlayacak olan bir öneride bulundu doktor ve Fitness'a başlamamı söyledi. Fitness'ta hem vücut olarak dinç bir vücuda sahip olacağım hem de bana ayarlayacakları beslenme programı ile vücudumun ihtiyacı olan tüm gerekli besinleri alacağım. Doktor 2 tane de hap verdi. Onları kullandıktan sonra biraz daha rahatladım. En azından şu an sandalye de otururken bir sorun yaşamıyorum. İlaçlar işe yaramasaydı halim ne olurdu acaba... Çok fena bir şey yaa bu bel ağrısı...

20 Haziran 2009 Cumartesi

ÖSS 2009 - Grup

Evet. Uzun zaman oldu blog'a yazmayalı. Hatta beklemiyordum ama "olm niye yazmıyorsun artık, okuyorduk" gibi tepkiler bile almaya başladım. ÖSS geldi geçti, onunla ilgili bile bir bok yazmamış oluşum gerçekten çok kötü. Neyse, yazayım işte şimdi...

ÖSS 2009

Antalya'ya ÖSS'den bir gün önce gittim. Yolculukları hiç sevmem. 4 saat yolda geçirdik tabii. Neyse, vardık Antalya'ya, gece kalacağımız yer olan akraba evine gittik. Ardından 3-4 saat Antalya'da gezdik ve eve geldik. ÖSS ile hiçbir bağım yok tabii, ne bir stres ne bir korku. Hiçbir şey. Neyse... Yorgunluk ve biraz da sınav olacağından dolayı gece çok erken yattım, yanlış hatırlamıyorsam uyuduğumda saat 22:00 idi.

Sabah uyandım. Saat 6. Karnım acıkmış =) Tanımadığım bir evdeyim, millet uyuyor. Bir bardak su ile açlığımı bastırdıktan sonra tekrar uyumak için yatağıma gittim. Uyudum da... Bir saat sonra millet uyanmıştı, kahvaltı hazırlandı 40 dakika içinde. Kahvaltı çok güzel olmasına rağmen, hiçbir şey yiyemedim. Yiyesim gelmedi, sadece 2 bardak çay içtim... Sınava da bu iki bardak çay ile girdim. Aç aç girdim yani...

Neyse, okula geldik. Bizim buradan bir kaç arkadaşı gördüm. Bazı arkadaşlar motosikletle geçiyordu okulun önünden. 180 km yolu motosikletle gelmiş olma ihtimalleri oldukça yüksekti. Allah akıl fikir versin diyorum... :D

Sınava girdik. Oldukça zor geldi bana. Çok kötü başladı ama daha sonra hafiften toparladığımı hissediyordum. Bir yandan da açtım tabii. =) ÖSS'ye aç girilir mi ulan demeyin... Biliyoruz herhalde, girilmeyeceğini ama yiyemedim işte sabah. Bir şeyler oldu... Sınavın içeriğine pek fazla girmeyeceğim. Kötü geçti. 185 ham falan gelir birinci bölümden. İkinci bölümden daha da düşük. Büyük bir mucize olmazsa, 1 sene daha buradayım. Üniversite hayalleri yalan oldu. Gerçi böyle olması da gerekiyordu, hiç çalışmadım etmedim. Şimdi salak salak ağlamanın, yakınmanın bir anlamı yok. Kendi düşen ağlamaz... Hatta durumun vahimiyetini size aktarmak için şöyle bir matematiksel veri vermek istiyorum: Mat2'den 2 soru işaretleyebildim, biri doğru diğer yanlış.

Sınavdan sonra hemen eve döndük. Antalya'yı hiç sevmiyorum. Hemen döndüğümüz iyi oldu.

Grup olayları

Bu yaz bir barda çıkmak hayallerimiz vardı. Repertuarı genişletmek ve en azından haftada iki gece çalmak istiyorduk. Hatta Efendi Bar'ı falan ayarlayabileceğimiz konusunda Sinan'ın ciddi konuşmaları vardı. Ama şu an için hepsi yalan oldu. Bugün çalışmalara başlayacağız. Grubun ikinci gitaristi olacak olan Mert'in de dün gelmiş olmasıyla birlikte, bugün başlıyoruz olaya. Şu an için bir yerde çalacağımızın garantisi var. Biliyorum merak ettiniz. 5 Temmuz 2009'da yapılacak olan, Kaş Lisesi 3. Geleneksel Pilav Günü'nde sahnedeyiz :D . Herkesi bekleriz...

10 Haziran 2009 Çarşamba

İlk Sahne Deneyimim

Çok heyecanlı olmayı bekliyordum ama hiç heyecanlı değildim. Ellerim titremedi, terlemedim, nefesim daralmadı... Her şey gayet normaldi. Sinan'ın evinde yaptığımız çalışmalardaki ruh haline sahiptim; tamamiyle. Ve sıra bize geldi. Çıktık sahneye...

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, ilk parça. Başladım introyu atmaya, ses bayağı bir alçak geliyordu, intronun sonuna doğru tamamen gitti. Kenarda herkes paniklemiş durumda, bana devam et diyorlar. Devam ettim. Bir şeyler yapmalarını bekliyorum ama kimsenin elinden bir şey geldiği yok. Sinirlendim de tabii, saçma sapan bir durum ortaya çıktı o an. Ardından attım kabloyu, gittim kenara. Millet şarkı bitti sandı alkışlamaya başladı. N'oldunu sordum. Bir hocamızın ayağı benim kabloya takılmış, kablonun Jack'ını kırmış, benim ses ondan gitmiş... Allahım... Olacak iş mi bu? Tüm sinir stresimi atmışın, heyecandan gram eser yok, sapasağlam devam ediyorum şarkıyı çalmaya, şans bu ya, benim kablo kopuyor. Ben mixerci herif benim ses ayarlarıyla oynuyor zannetim ilk başta, o yüzden o kadar sinirlendim. Kablonun koptuğunu bilsem, hiç devam etmez, anında keser kabloyu yenilerdim ama olmadı. Neyse, oldu artık. Kabloyu yeniledik.

Başlıyoruz tekrar çalmaya. Sarı'yı geçelim dedim ben, çalalım dedi Ege falan. Tamam dedim, başladım introya. Ses iyiydi. İyi geliyordu. Çalışmalarda 4 kolonda karşıya baktığı için ses alamıyordum, ama bu kez bir kolon bize çevriliydi ve o yüzden rahat rahat duyduk benim sesi. Sarı Çizmeli'yi neredeyse hatasız çaldım, o ufak hataları da zaten farkeden olmamış. Varsa farkeden buyursun nerede hata yaptım söylesin. =) Hodri meydan olayı yani. Şarkı bitince yine o hoş alkışlar geldi.

Ve sıra Yalan Dostum'da. Başladım ben yine intro ile. Gidiyoruz. Devam ediyoruz. Nakarat kısmına geldik, o da ne? Sinan kafayı yedi. =) Öyle bir kaçırdı ki beni, bir daha yakalayamadı. 1-2 saniye durakladı, ardından doğaçlama başka bir ritim uydurmaya başladı. Program bittikten sonra kendisine sorduğumda, o kısmı komple unuttuğunu söyledi. Sahne heyecanı işte. Sanırım benim dışımda herkes çok heyecanlıydı. Demek ki kendimi çok iyi hazırlamışım bu geceyi, iyi konsantre olmuşum. Yalan Dostum'da bitti. Bu iki parçayı çalarken çok az seyircilere bakmıştım, o yüzden tam olarak bizi ne şekilde dinlediklerinden haberim yoktu. Onu da birazdan Sevda Çiçeği'ni çalarken anlayacaktım.

Sevda Çiçeği'ne girdim yine. Attım introyu, vokal girdi. Benim hiçbir şey çalmadığım uzunca bir kısım var, o kısımda etrafı süzeyim dedim. Süzdüm biraz, baktım etrafa. Bön bön bakıyorlar. Hiç eşlik eden veya eğlendiğine kanaat getirilebilecek bir hareket yapan insan görmedim. Şarkının sonunda Egehan tek tek isimlerimizi söyledi. İlk beni söyledi, millet hazırlıksız yakalandı sanırım, en az alkış bana geldi. Ardından Sinan'ı söyledi, ona benden biraz fazla alkış. Sonra İsmail'i söyledi, ona baya baya fazla bir alkış. Sonda iki kez intro çalıyorum, ilk introda bizleri söyledi Egehan, ikinci intro sırasında da "ve ben Egehan " dedi, en çok alkış da kendisine geldi. =)

İlk sahne deneyimimde böyle bir duruma düşmek gerçekten kötü. Keşke olmasaydı. Hayır, millet benim hatam olmadığını falan da anlayamamış. Yani bazıları anlamış daha doğrusu. Sordum bir arkadaşa, "senin ses ilk şarkıda gelmiyordu" dedi. "Hadi yaa" demek vardı ama demedim. Yani ses gelmediğini tespit edebilmiş ama niye gelmediğini edememiş. Oradaki mimikler, hareketler her şey bir şeyler olduğunu anlatıyordu zaten.

9 Haziran 2009 Salı

Yarın Neler Olacak?

Yarın derken, gelecek anlamında değil. Gerçek anlamda yarın. Yarın 9 Haziran. Okul gecesi günü. Uzun zamandır beklediğimiz, haftalardır çalıştığımız gün. Peki yarın tam olarak ne olacak? Evet, gereksiz ama yazmak istiyorum.

Sabah muhtemelen 11:00'da uyanırım. 1-1,5 saat bilgisayara takıldıktan sonra kahvaltımı yapar, duşumu alır ve okula giderim. Saat 13:00'da Sinan'ın davulunun taşınması konusunda son detaylar konuşulacak. Ayrıca Egehan ve Oğuzhan (tüf)'ın Aysun hocaya son bir kez şarkıları dinletmesi gerekiyormuş, onu izleyeceğiz. Ardından ne olacaksa olacak ve saat 16:00 olacak.

16:00'da okulun ayarladığı pikap Sinan'ın davulu ve diğer taşınması gereken eşyalarımızı Sinan'ın evinden alacak ve Antik Tiyatro'ya getirecek. Tiyatro sahnesi büyük bir ihtimal kurulu olacaktır biz oraya geldiğimizde. Sinan'ın davulu kurduktan sonra bizim gitar setup'larını ayarlayacağız. Bu olayların tamamının bitmesi 17:00'ı bulacaktır hatta geçecektir. 17:00'da Aysun hoca ve klasik gitar grubu Grup Antik gelecek.

Ardından biz gitarları bağladıktan ve Sinan'ın davulu kurduktan sonra, birer kez daha şarkıları çalacağız. Sound Check olayı yani. Ardından sırasıyla Rap ve Klasik gitar grupları da birer sound check yaparlar. Bunlar bittiğinde saat 18:00 olmuş olacak.

18:00'da herkes dağılacak. 20:00'a kadar ne yapacaksa yapacak millet. Ben muhtemelen yemek yerim, ardından duşumu alıp Antik Tiyatro'ya gelirim saat 20:00'da. 20:45 veya 21:00'da gece programı başlar. İlk olarak slayt gösterisi izletilecek. Slayt tahminen 9 dakikalık bir süre alacak.

Slaytın hemen ardından sahneye biz çıkacağız. Sırasıyla Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Yalan Dostum ve Sevda Çiçeği çalacağız. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'nın introsunda bir hata yapmazsam tüm şarkıları hatasız çalacağımı düşünüyorum. Sarı Çizmeli'de hata yaparsam, yaptığım tek hata da o olur muhtemelen.

Bizden sonra Egehan ve Oğuzhan çıkacak ve 2 parça söyleyecekler. Birisi Egehan'ın solo şarkısı diğeri ise Oğuzhan'la düet.

Rap'ten sonra Grup Antik gelecek. Muhtemelen 6-7 parça çalar onlar. Tam olarak ne çalacaklarını veya ne yapacaklarını bilmiyorum. Ben de orada göreceğim.

Müzik olayları tümden bittikten sonra Tiyatro olayı var. Tiyatro'nun adı Seni Seviyorum. Merakla bekliyorum ben de bu tiyatroyu. Güzel diyorlar, izleyip göreceğiz.

Tüm program bittikten sonra malları tekrar okulun ayarlayacağı pikap'a doldurup, geri götüreceğiz. Ve gece burada sona ermiş olacak. Bu kadar... Egzantrik bir durum yok yani.

4 Haziran 2009 Perşembe

Level'dayım

Evet... Uzun zamandır istediğim şey nihayet gerçek oldu. Bir incelemem Level'da yayınlandı. Level Haziran sayısını aldım az önce ve yazım oradaydı. Uzun zamandır gerçekleşmesini istediğim bu şeyin gerçekleşmesi beni gerçekten çok sevindirdi. Künye bölümünde henüz adım geçmiyor, sanırım hala tam olarak Level dergisi yazarlığına alınmış değilim. Fakat bu da sonuçta bir başlangıçtır. Bir incelemem yayınlandı, gelecek sayılarda da dergi içeriğine yapacağım katkılar ile eminim ki derginin kadrolu yazarlarından biri olacağım.

Level Haziran sayısını almayanlar, ölsün... Ölün...