9 Eylül 2010 Perşembe

Motosiklet Kazası Yapmak Vol. 2

Dikişlerim atıldıktan sonra hemen röntgen odasına götürüldüm ve komple bir taramadan geçirdiler; aslına bakarsanız götürüldüm diyemem çünkü ben iyi olduğuma o kadar inanıyordum ki kendim yürüyerek gittim =D. Her neyse uyumak istiyordum, sabah 7 olmuştu artık. Ama bu mümkün olmayacaktı elbette. Apar topar ambulans ile Fethiye’ye götürülmeme karar verdiler. Bindirdiler ambulansa. Bunu hep merak etmişimdir, ambulans içindeki acil hastaların durumu, içerideki o havayı. Direkt olarak görmüş oldum bu sayede. Çalan siren sesinin benim için çaldığını düşünmek bile tuhaftı aslında; ben o kadar kötü değilim ki diyordum hala…

Yol cidden çok çabuk geçti. Herif hızlı sürdüğünden olacak ki bir çırpıda geçti yol. Bayılmadığıma falan eminim, hep ayıktım. Hatta bir ara üşüdüğüm için üzerimi örtmelerini istedim yanımdakilerden.

Hastaneye geldik. Kapıdan tanıdım, Letoon’daydık =D. Geçtiğimiz yaz benzer bir motosiklet kazasından yara almadan kurtulduğumda diğer kaza zedeleri bu hastaneye getirmişlerdi; ben de onlarla beraberdim. Hatırladım hemen… Hastaneye girer girmez kusmak istedim. Yolda cidden fena oldu midem. Kustum, komple kandı. Öleceğimi düşünmeye bile başladım o an itibariyle. Tekrar kustum, tekrar kan vardı. Bunu gören doktorlar tabii iç kanamadan şüphelendiler ama öyle bir şey çıkmadı. Bir çok oda dolaştırdılar hastanede. Yapmadıkları test veya bu tarz şey kalmadı.

En sonunda odama gelebildim. Artık uyuyabileceğimi düşünüyordum ama ne mümkün… Uyumamam gerekiyormuş. Uyumadım. Zaten acıdan uyumak pek de mümkün olmuyordu. Serum bağlıydı. Ağrı kesici veriyorlardı direkt damardan. Ama ağrı kesiciler kesik ve sıyrıkların acısını almıyordu ki…

Doktorum geldi. Kafamda ufak bir çatlak olduğunu ama bir tedaviye gerek olmadığını söyledi. Zamanla iyileşirmiş. Onun akabinde kulak burun boğazcı geldi. Muayene etti. En son burnuma baktı, burnumu kontrol etmek için tuttu ve sıktı. “Kıt” dedi, oturdu kemik yerine =D. Akabinde hemen aşağıya götürülmemi söyledi. Götürdüler. Kontrol için götürdüklerini düşünüyordum ben; orada bir kız vardı. Güzel bir kızdı =D Sağlık Meslek Yüksekokulu öğrencisiydi sanırım, stajyer olduğu anlaşılıyordu. Acır gözlerle beni seyrediyordu. Niye buraya getirildiğimi sordum, bilmiyorum dedi. Birazdan öğrenecektim zaten ne için olduğunu. Doktor Efendi geldi, “daha bir sürü hasta var hadi çabuk olun” dedi. Işığı yaktı. Burnuma bir sprey sıktı, sprey direkt boğazıma indi. Hayvan gibi sıktı. Yok böyle bir şey. Hemen ardından da hiç vakit kaybetmeden, tamponu bastı. İki kaşımın arasından bir şeyin geçtiğini hissetmediysem şerefsizim. Yok böyle bir acı ya. Şu ana kadar yaşadığım en berbat şey. Gözümü bir kez açtım, onda da bir çubuk gördüm. Ben o çubuğu burnuma soktular zannediyordum ama meğer onu pamuğu içeriye tepmek için kullanıyorlarmış. Her neyse, tamponu yaptılar. Üst tarafa da alçıyı bastılar. Odama koyuldum tekrar.

O tampon 3 gün kalacak dedi doktor. İşgenceydi resmen. Çok kötüydü. Burundan nefes alamamak, koku alamamak. İçtiğim ve yediğim şeylerden tat alamıyordum. Resmen nefes almanın değerini anladım. 3 gün boyunca… Hiçbir şeye ağlamadım, ilk defa şu tampondan sonra ağladım. O derece berbattı. İşin kötü yanı, göz yaşlarım burnuma gidemiyordu çünkü tıkalıydı, üstten çıkıp akınca da direkt alçının altına doğru süzülüyordu. Çok garip bir şeydi. Burnuma sıktığı o spreyin tadı da ağzıma geliyordu. Bu tampon kadar boktan bir şey görmedim ben ya. Cidden… 3 gün sonra çıkartırken biraz acıdı ama o an mükemmeldi. Tekrar nefes alabiliyordum, nefesi burundan almak daha lezzetli.

Ben hala hiçbir şeyimin olmadığını düşünmeye devam ediyordum. İlk pansuman zamanım geldiğinde aslında o kadar da iyi olmadığımı anladım. Resmen ceset olmuşum. Her yerden yara veya dikiş çıkıyordu. Yaralar henüz kabuk bağlamadığı için pansuman ciddi anlamda işgenceydi. Çok acıyordu ya. Öyle böyle değil. Bir de bez ile kremleri sürmek varken şerefsiz hemşire çubuk ile sürüyordu. Acıyor diyordum ama dinlemiyordu. Kazırcasına sürüyordu kremi. Şerefsiz karı.

Hastanede geçirdiğim ikinci gün aynaya bakmaya karar verdim. Etrafımdaki herkes hiçbir şeyim olmadığını söylüyolardı, ben de inanıyordum. Gittim aynaya. Bu ben değildim. Yüzümün sağ tarafı komple yaraydı. Saçımın bir kısmı kesilmişti ve dikişler görünüyordu. Alnımda 2 dikiş vardı kocaman. Sağ kaşımın üstü ve sol yanağım şişmişti. Resmen yüzümün şekli değişmişti. Ve bir de alçı vardı burnumda.

Sağ omzum paramparçaydı. Kolumda da 5 dikiş vardı. Kaldıramıyordum sağ kolumu. Sol bileğimde de tam eklem yerinde büyük bir yara vardı; geceleri uykumu zehir ediyordu o yara. Dizlerim paramparçaydı, karnımda da dikişler vardı.

Kazaya inanmak, bunu kabullenmek 3 günümü aldı. Hastanenin yatağı biraz ufaktı, ayağım değiyordu bitiş noktasına. 3 gün boyunca sürekli orayı tekmeledim sinirden. Hareket edince en az acı duyduğum yer sol bacağımdı, onu kullanıyordum…