31 Mart 2011 Perşembe

Yaz İçin Planlarım

Yaz yaklaşıyor. Zaten son 1 aydır Antalya ve çevresinde sağlam bir sıcak varmış. Eskişehir'de de son 1 haftadır sıcak bir hava hakim. Hatta direkt Antalya iklimine bağladı Eskişehir, yağmuru olsun, sıcağı olsun... Yaklaşık iki ay sonra yaz tamamiyle gelmiş olacak. 20 Mayıs'ta Eskişehir'den ayrılıyorum ve evime dönüyorum. Geçtiğimiz yaz talihsiz geçmişti benim için, kaza falan bok etmişti güzelim yazı. Bu sene tabii öyle olmayacak.

Mayıs sonu Kaş'a döner dönmez basketbol turnuvası olacak. Geçtiğimiz turnuvada olduğu gibi yine biz yapıyoruz tabii turnuvayı. Muhtemelen bu kez daha çok katılan olacak ve geçtiğimiz turnuvadan daha keyifli olacak. Hedefimiz bu kez en az final. Ki geçtiğimiz turnuva çok boktan bir şekilde elenmiş ve üçüncülükle yetinmek zorunda kalmıştık.

Bunun haricinde tabii grup kurma planım var. Burada çalışmalarıma hız verdim ve her gün düzenli olarak çalışıyorum. Güzel de bir repertuar oluşturdum. Sololarıyla, ritim gitarıyla tamamen hazırım diyebilirim. Bazı sololar çok fazla kastıracağı için biraz kırptım ancak bar ortamında kulağa batacağını sanmıyorum. Vokal konusunda sıkıntı var ama hala. Kendim vokal yapayım diye düşünüyorum ancak bu konuda özgüvenim yok. Sahneye çıkıp çalmak problem değil, söylemek zor geliyor. Belki biri çıkar da söyler falan umuduyla takılıyorum şu sıralar. Umarım çıkar öyle biri. Çıkmazsa da cidden gözümü karartıp yapacağım bir şeyler.

İş olarak da bir boklar düşünüyorum. Geçtiğimiz sene bir çok arkadaşın turizm acentalarına asistan olarak giridiğini ve sıkılmadan çalıştıklarını gördüm. Tabii onlar işin zorluğundan bahsettiler sürekli ama onlar yapıyorsa ben niye yapamayayım düşüncesi ile o konuda bir şeyler yapacağım. Eğer olmazsa başka bir iş bulunur, olmadı çalışmam ulan... =D Bu kadar basit. Zaten çizim yapıyoruz, elimin durmaması için çalışmaya devam etmem lazım çizim konusunda. Umarım çizimle de bir yerlere gelebilirim, artık son çare başladık bu işe ve işe yaramazsa göte geleceğim.

Ve son olarak repertuar demişken koyayım buraya, şöyle bir şey düşündüm şimdilik ve aşağı yukarı böyle olur bir grup kurarsak repertuar:

  • Metallica - Creeping Death
  • Metallica - Jump in the Fire
  • Metallica - The Four Horsemen
  • Metallica - Sanitarium
  • Metallica - Seek And Destroy
  • Metallica - Enter Sandman
  • Metallica - And Justice for All
  • Metallica - Harvester of Sorrow
  • Metallica - For Whom The Bell Tolls
  • Metallica - Fade To Black
  • Metallica - Master of Puppets
  • Metallica - My Friend of Misery
  • Ac Dc - TNT
  • AC DC - Back in Black
  • Deep Purple - Smoke On The Water
  • Nirvana - Smells Like Teen Spirit
  • Black Sabbath - Iron Man
  • Black Sabbath - Paranoid
  • Led Zeppelin - Black Dog
  • Malt - Deprem
  • Duman - Ah
  • Duman - Her Şeyi Yak
  • Duman - Bu Akşam
  • Duman - En Güzel Günüm Gecem
  • Duman - Senden Daha Güzel
  • Duman - Hatun
  • Pentagram - Şeytan Bunun Neresinde
  • Demir Demirkan - Aşktan Öte
  • Kurban - Yalan Dostum
  • Kurban - Lambaya Püf De
  • Kurban - Sarı Çizmeli Mehmet Ağa
  • Mor ve Ötesi - Sevda Çiçeği

28 Mart 2011 Pazartesi

YGS 2011

Büyük (?) sınav dün yapıldı. Bildiğiniz üzere dün yapıldı. Üçüncü kez girdim bu sınava. Gerçi ben ilk girdiğimde ismi ÖSS'ydi. ÖSS'yken daha berbattı formatı sınavın, şimdi daha güzel

Sınavı yaz saatine geçmiş gününe koymuş allahın belaları. Her ihtimale karşı okula bir saat önceden gittim. Yaklaşık olarak 1,5 saat kadar bekledim yani okulda. Pek bir şey yiyememiştim evden çıkmadan önce, kantinde bir güzel karnımı doyurdum. Bu sınava hiçbir şey almadılar. Telefonların içeri alınmaması zaten olağan bir olaydı, bu kez kalemlik dahi sokamadık içeri. Devlet kendi kalemlerini vermiş, onlarla girdik sınava.

Eskişehir Atatürk Lisesi bayağı sağlam okulmuş. Güzel bir restorasyon çalışması ile daha da iyi olabilir.
Türkçe'ye başladığımda ilk 20 soru o kadar basit geldi ki anlatamam. Şu ana kadar girdiğim en basit sınav olduğunu düşündüm sınavın ancak daha sonra anladım ki  o kadar da kolay değilmiş. Türkçe soruları çok uzun paragraflardan oluşuyordu, bu yüzden 2 ye bölerek çözdüm bu soruları. İlk 20'yi çözdükten sonra, Matematik'e geçtim. Ardından tekrar Türkçe'ye döndüm. Güzel oldu böyle. Sınavda Matematik bayağı dumura uğrattı. Beklediğimden zordu, aslında sanırım çalışmamakla da alakalı. Hiçbir bok hatırlamıyordum, bu soruların benzerlerini en son YGS 2010'da çözmüştüm. O derece... Neyse, iyi kötü 20 tane işaretleyebildim, sanırım 15-16 tanesi doğru çıkacak.

Türkçe ve Sosyal güzeldi. Benim amacım zaten ham puan olarak 250, okul puanıyla da 300 civarı bir şey yapmak olduğu için amaca uygun ve yeterli bir sınav geçirdiğimi söyleyebilirim. Sanırım 250-260 civarı bir ham puan gelecek. Bu puan GSF için yeterli bir puan. En azından Türkiye'deki her okulu deneyebilirim bu puanla.

24 Mart 2011 Perşembe

Temizlik - LOTR - The Office

Dün evi temizledik. 2,5 aydır bu evdeyiz ve ilk defa genel bir temizlik yaptık. Aslında pek de fazla kirli değilmiş ortalık. Toz alıp paspaslayarak üstesinden geldik 40 dakikada. Ayrıca evin düzenini de değiştirdik. Kullanmadığımız ve sadece benim arada gidip gitar çalmak için kullandığım odayı da düzene soktuk. Güzel oldu bayağı. Şahan gavatı gelecek diye düzene soktuk aslında orayı, normalde ellemezdik.

Cuma akşamı Anadolu Üniversitesi'nin LOTR etkinliği var. Akşam 7:30'da başlayıp, sabaha kadar sürecek olan bir etkinlik. Sucuk ekmek yenilecek ve LOTR üçlemesi seyredilecek. Sabah da kahvaltı yapılacak ve bitecek. O etkinlik biter bitmez bizim eve gelip uyuyacağız. Öğleden sonra uyanıp, Şekerli Yoğurt buluşmasını yapacağız. Ancak şu ana kadar evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bazı(!) arkadaşlar yamuk yapma eğilimi gösteriyor. Bakalım, umarım satışlar yaşanmaz.t

Dexter'a ek olarak bir sitcom daha ekledim dizilerime. The Offoce izliyorum artık Şahan efendinin önerisi üzerine. İlginç bir yapım, ilginç bir yapısı var dizinin. Pek fazla güldürmese de izlenebilir bir dizi, güldürünce bayağı bir güldürüyor. Yine de hala How Not To Live Your Life'ta güldüğüm kadar güldüğüm bir diziye rastlayamadım. Çok acı bir durum.

20 Mart 2011 Pazar

GSF - Çizim - Yaz

Cumartesi günü uyumak suretiyle kursa gidememiştik. Bugün gittik. Güzeldi, eğlenceliydi yine. Desen ve imgesel çalıştık. İmgeseli çok seviyorum. Sonuçta direkt olarak kafamdan geçen şeyleri kağıda dökmeye çalıştığım için fazlasıyla sarıyor. Desen veya obje gibi değil. Karşımdaki şeyi olduğu gibi kağıda dökmek zorunda olmak beni benden alıyor. İmgeselin özgürlüğünü ve yaratıcılıkta bir sınırlarının olmayışına hastayım. Keyifli oluyor cidden.

Çizim koymak pek adetim degil ama resme
tıklayarak diğer çalışmalarımı da görebilirsiniz.
Gösteriş amacıyla değil çizim konusundaki
gelişimimi görmek adına açmıştım forumdaki
konuyu. Gerçi görürsünüz orada.
Güzel Sanatlar için bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere 2 farklı sınav oluyor. Birinci sınavı geçenler ikinci sınava girmeye hak kazanıyor. İki sınavdan da başarılı olanlar okula giriyor. Birinci bölüm sadece desen. Yani bir herif oturuyor karşımıza ve onu çiziyoruz. İkinci bölümde ise bölüme yönelik bir konu veriliyor ve o konu tabanlı bir imgesel çıkartıyoruz. İmgeselin herkesten farklı ve uç bir düşüncenin eseri olması çok büyük getiri sağlıyor. Bu sebepten ötürü imgeselde hayal gücümün sınırlarını zorlayarak çok rahat bir imgesel sınavı geçireceğimi düşünüyorum. Ki imgesele girebilmek için birinci bölümde deseni yapabilmek gerek. Sanırım deseni geçersem, gerisi oldukça kolay olacak. En azından ben öyle görüyorum.

Yaz yaklaşıyor yavaş yavaş. Çok güzel bir hava vardı bugün Eskişehir'de. Resmen Antalya staylaydı hava. Sabah güneşli ve sıcak, akşama doğru kapalı ve yağmurlu. Antalya iklimini buralarda görmek acayip oldu.

Yaz demişken yazın nerede çalışacağımı da yavaş yavaş düşünmeye başladım. Asistan yardımcısı olarak bir çok arkadaşım turizm acentalarında çalıştı geçen yaz. Ben o sıralarda yaptığım kaza sebebiyle geberiyordum ve bu işlerden nasibimi alamamıştım. Fakat bu yaz bir boklar yiyeceğim. Kıyak iş gibi geliyor bana. Turist gibi takılıyorsun, tek olayın malzeme taşımak. Ayrıca gece de sana kalıyor. Vallahi süper. Umarım olur bu iş.

18 Mart 2011 Cuma

Yıllar Sonra Bir Ex İle Karşılaşmak

Evet arkadaşlar. Çok vahim bir olay ile tekrar buralardayım. Gerçi ben hep buralardayım ancak bu kez olay var.

Bundan 2 yıl önce çıktığım ve o dönem gerçekten aşık olduğum bir şahıs vardı. Gerçekten sevmiştim yani o hatunu. Zaten bilen bilir az çok, çoğu zaman güzel bir biçimde anarım onu. Bu akşam bir arkadaş facebook'ta onun linkini attı. Karşılaşma dedim, facebook karşılaşması bu.

Ekledim ben tabii. Bundan aylar önce eski sevgilisi bana gelmişti ve onun hakkında bilgi istemişti. Ben de vermiştim sonuna kadar. Sorun yaşamışlardı falan... Ayrılışımızda yaşadığım sinir harbi sebebiyle böyle bir öc alma girişiminde bulunmuştum kendimce. Bu sebeple bana kin besleyebileceğini düşünüyordum ve kabul etmesi sürpriz olurdu benim için.

Ekledim ve yaklaşık 10 dakika sonra kabul etti. Online değildi, telefondan kabul ettiğini anladım. 20 dakika sonra falan online oldu. Kabul ettikten 50 dakika sonra da beni sildi. =D Evet. Kabul ettiğinde sevinmiştim. Biraz üzüldüm sildiğinde.

Mesaj atma gereği duydum. Niye kabul ettin, niye sildin dedim. Başka biri sanmış beni, soyadımı unutmuş da telefondan kabul etmiş zaten falan... Daha önce arasını siktiğim sevgilisiyle 15 ay çıkmışlar. Evlenmeye kadar yolları varmış. Aileler biliyormuş ve nişanlıymışlar hatta. Ancak sayemde ayrılmışlar, bok etmişim ilişkilerini. Benimleyken hiç evlenme taraftarı biri değildi, çok değişmiş.

Geçmiş günlerimiz geldi aklıma. Nereden nereye ama değil mi... Bir zamanlar her dakika seni sevdiğini söyleyen insanın artık bir hiç olması. Yaşanmış onca şeyin bir hiç olması. Sizin bir hiç olmanız. Onun da bir hiç olması. Herkesin kendi yoluna bakmış ve o günlerin anlamını yitirmiş olması. Çok ilginç şeyler.

Bir sürü şey geldi aklıma. Kardeşi vardı bunun bir tane, Facebook'ta fotoğrafları vardı, koymuş. O bile büyümüş. =D Beraber gezdirirdik Kalkan sokaklarında. Hatta bu yüzden beni çocuk bakıcısı sananların bile olduğunu gördüm aylar sonra, komik. =D

Tüm anılar canlanıyor ama cidden hiç acıtmıyor. Güzel günlermiş diyip geçmek, hayatına devam edebilmek bu işte. Zamanında yaptığım tüm çalışmalar onu unutmak adına; hepsi işe yaramış. Aferin bana. =D

17 Mart 2011 Perşembe

Dexter - Oyun - Eskişehir

Bugün hava çok güzeldi. 18 derece sıcaklık vardı. Eskişehir'de ilk defa bu sıcaklığı gördüm. Mal gibi evde oturmakla geçti bugünüm, hava güzelken dışarı çıkmak varken eve tıkı kalmak bir sinir bozucu. Neyse ki dizi izledim ve vakit güzel geçti. Dexter'ın birinci sezonunu bitirdim. Uzun zaman sonra üç bölüm üstüste izledim. Sanırım en son Supernatural'ın 2. sezonunda böyle bir şey yapmıştım.

Dexter ve kardeşi -Ice Truck Killer-

Dexter cidden bayağı bir sağlammış. Söylenenler haklı çıktı ve hayran kaldım. Fazlasıyla etkilendim. Özellikle birinci sezonun son iki bölümü harikaydı. Yine de bir Supernatural değil tabii ki gözümde. Onun yeri çok ayrı.

Kursa giderken torrent'i açık bırakıp bir şeyler indirmeye başladım. Aslında oyun için açık bıraktım torrent'i. Call of Duty: Modern Warfare 2, Duty Calls ve Bulletstorm indirdim. Laptopta zaten pek bir şey beklemiyordum ama hayal kırıklığı yaşadım. Hiçbirin oynayamadım. Zaten oyunları Zamunda'dan indirdiğim için hepsi Rusça çıktı. Grafik ayarlarını düşüremedim haliyle ve çok fena kastı. Düşürebilseydim ayarları oynanabilirdi bence.


Duty Calls nasıl bir yapımsa menü diye bir olay. Sadece giriyorsun ve çıkıyorsun. Veya ben bulamadım nerede olduğunu. Oyunu açar açmaz direkt başlıyor her şey ve durduğunuzda da ya çıkma ya da oyuna devam etme seçeneği çıkıyor. Gerçekten çok ilginç.

Şu an Dexter'ın ikinci sezonu iniyor. Büyük bir merak içerisinde inmesini bekliyorum.

16 Mart 2011 Çarşamba

Zeitgeist

Uzun süredir bloga yazı yazamıyorum. DNS ayarlarım yapık olmasına rağmen bloga bağlanamıyordum. Az önce IP'yi değiştirdim ve nihayet bloga yazı yazabiliyorum.


Dün Zeitgeist'i seyrettim. Son zamanlarda çok fazla kafa yorar oldum dünyevi olaylara. Bu bağlamda çok fazla tartışmaya girer olduk insanlarla. Atölyede de açılan bir din ve dünya görüşü sohbeti sırasında hocam bu filmi izlememi söyledi. İyi de etti.

Gerçekten çok fazla şok oldum. Horus ve İsa benzetmesi oldukça çarpıcı. Şekerli Yoğurt'ta dönen din muhabbetlerine direkt saplanabilecek bir hançer resmen bu. Ortaya attım bu durumu ancak henüz cevap gelmedi. Şaşırdım ben de. Halbuki tek tek alıntıların yapılarak cevapların verildiği hoş bir tartışma ortamı oluşmuştu son günlerde forumda.

12 Eylül olayları. Büyük savaşların başlangıçlarındaki şaibeli olaylar. İnsanlığı ele geçirme planı içerisinde olan perde arkası güçler. Cidden çok ilginç bir deneyim oldu bu belgesel benim için. Hiçbir boktan haberim yokmuş. Bir çok şeyi öğrenmemi sağladı. Belgesel o kadar başarılıydı ki, sorgulamadan kabul etmek kafama yattı.

Belgesel bir seriymiş ve serinin 2 parçası daha var. Onları da izleyip, şoklardan şok beğenmek istiyorum.

13 Mart 2011 Pazar

Vodka - Basketbol - Forum

Dün 8 ay sonra ilk defa vodka içtim. Kaza yaptığım gece içmiştim en son. En son içtiğimde vodkaya hala geçmişten kalma bir tiksinme durumları vardı ancak dün kola gibi içtim. Çok rahattı içimi. Güzeldi. Vodka Çorum vodkası. Herif rus vodkası diye sattı. Eve geldiğimde baktım, Çorum üretimi vodka. Ama tadı güzeldi.

Bugün basketbol oynamaya gittik. Herifler öküz gibi oynuyor. Eskişehir'de bizi yenen çıkmaz falan geyiği yapıyorduk bir zamanlar. Bu herifleri gördükten sonra kendime götümle gülüyorum. =D

Şekerli Yoğurt Forum fena ayağa kalktı. Her telden yazıyor millet. Ayrıca güzel bir çekirdek kadro oluştu diyebilirim. Kafan foruma sürekli girip çıktığını gördüğüm 10-15 kişi var. Güzel bir şey bu. Umarım daha da gelişir.

11 Mart 2011 Cuma

Kilink İstanbul'da (1967)

Dün gece çok ilginç bir film izledim. Daha önce bir kaç kez nette karşılaştığım ama bir türlü izleme fırsatımın olmadığı bir film bu: Kilink. 1967 yılında çekilmiş Süper Kahraman temalı bir film. Kilink adında bir kötü adam ve Uçan Adam adında bir Süper Kahraman var ortada.

Film Kilink'in İstanbul'a gelmesi ile başlıyor. Gelişi tam bir komedi. Bir tabutta mumyalanmış bir şekilde yatıyor. Daha sonra sargılarını söküyorlar ve altından iskelet kostümü giyik bir şekilde Kilink çıkıyor. =D Adamın olayı Profesör Hulusi'nin bulduğu bir formül ile ölümcül bir silah yapmak ve dünyaya hükmetmek. Bu amacını açıklarken öyle uçuyor ki Kilink, gülme krizlerine giriyorsunuz. "Herkes Kilink ne derse onu yapacak, ben ne kadar istersen o kadar yaşayacak, ben ne istersem onu yiyecek". Oldu Kilink... Bu sırada formülleri almak için Doktor Hulusi'yi öldürüyor Kilink amcamız.

Ardından Hulusi'nin oğlu Kilink'ten öc almak istiyor ve çaresiz bir şekilde mezarlıkta takılıyor. Bu sırada birden bir büyücü çıkıyor oraya ve bu arkadaşa inanılmaz güçler veriyor. "Shazam" dediğinde dönüşüyor Uçan Adam'a. Büyücü Kilink'in düşmanıymış, öyle söylüyor. Yok olmadan önce de Allah yardımcın olsun diyor. =D Allah'a inanan bir büyücü.

Kilink kostüm üstünden öpüşebiliyor ancak bir fermuar detayı olmadığı için kostümde, seks
yapabileceği konusundan şüphelerim var.

Daha sonra ki olaylar malumunuz belli. Kilink formülün tamamının peşinde, Hulusi'nin oğlu da Kilink'in. Zaten kısa bir film diyebiliriz ve hikaye yarıda kalıyor. 70 dakikalık bir film. Başlı başına komedi. Kilink'in iskelet kostümü ile kadınlarla sevişmesi tam bir komedi. =D Her zaman söylerim, birinci kural: et ete deyecek. Ama Kilink deydirmeden de zevk alabiliyor.

Adamlar 1959'da Ben Hur çekiyor. Bizimkiler 1967'de Kilink çekiyor. =D Başlı başına fiyasko olmasna rağmen Kilink İstanbul'da'nın IMDB puanı 6,3. Cidden çok ilginç. İzlenilebilir bir film bence. Komik oluyor, tavsiye ederim.

Şöyle de koyayım filmi aşağıya, isterseniz izleyebilirsiniz.

10 Mart 2011 Perşembe

Dexter

Dün Dexter'a başladım. Eskişehir'deki torrent hızının nimetlerini sonuna kadar kullanıyorum. Birinci sezonu indirdim ve başladım hemen. Dün ilk 3 bölümü izledim. Daha önce Dexter'a niyetlenip bir kaç bölüm izlemiştim ancak devamı gelmemişti. Meğer ilk 3 bölümü izlemişim daha önce de ve kesik kesik hatırladım daha önce izlediğim için bazı kısımları.


İzlenebilir bir dizi gibi duruyor. Gerçi çok övüyorlar ve muhakkak iyidir. İlk üç bölüm henüz pek fazla bağımlılık yapmasa da izlemeye devam edeceğim. İlk üç bölümde çok fazla şeye takıldım. Özellikle Dexter hangi mekana giderse, Guerrero'nun da o mekana gelmesi ve sürekli denk gelmeleri ne kadar boktan bir durum. Miami'de sanki 2-3 Cafe Restaurant falan var ve bunlar hep karşılaşıyorlar gibi. Aynı şekilde herif ikinci el pazarına gidiyor ve genç çocuk orada bıçak alıyor oluyor. Ve yine aynı şekilde timsahlı göl kenarına gidiyor Dexter ve genç çocuk kurbanı ile birlikte oraya geliyor. Bu kadar fazla tesadüf olamaz. Ayrıca işten her saat çıkıp Rita için bir boklar yapabilmesi de cabası. Tabii bu tarz şeyler oluyor dizilerde. Pek fazla takılmamak lazım.

Bugün devam edeceğim izlemeye. Dexter'a musallat olan bulmacacı seri katilin ne anlatmaya çalıştığını şu an ben bile Dexter kadar çok merak ediyorum. İzleyip göreceğiz artık.

Bu arada değinmeden edemeyeceğim. Supernatural 06x16'yı izledim geçen gün. Hoş bir bölüm oldu. "Anne" yavaş yavaş icraatlara  başladı. Sanırım Bela Talbot'tan sonra diziye dahil olan en taş hatun "Anne". Hayranlıkla izliyoruz. Umarım 3-5 bölümde bir değil de, sık sık çıkar ortaya. =D

9 Mart 2011 Çarşamba

GSF'ye Kapak Atmak

Dün çok ilginç bir şey yaşandı. Kursa yeni bir hatun geldi. Geçtiğimiz yıl bir kaç ay  resim öğretmeni ile haftada sadece 2-3 gün çalışma yaparak Güzel Sanatlar Fakültesi özel yetenek sınavlarına çalışmış. Öylesine girdiğini söylediği Anadolu Üniversitesi Seramik Bölümü'nü kazanmış. Şu an orada kaydı bulunuyor ve tatmin olmadığı için bu bölümden tekrar kursa gelme ihtiyacı hissetmiş.

Benim amacım zaten iyi kötü bir yerlere yerleşmek olduğu için bölüm ayırt etmeden girebildiğim kadar sınava gireceğim. Bu bağlamda bu kız bile Seramik'i kazandıysa ben hayli hayli girerim diye düşünüyorum. Çünkü kursa dün sonradan katıldı ve perpektifin ne demek olduğunu bildiğini iddia etmesine rağmen daha sonra o taraflara göz attığımda hocanın ona perspektifi anlattığını gördüm. Ayrıca çizgileri de bir hayli kötüydü. O çizimi gördükten sonra içim rahatlı hafiften. O bile kazandıysa ben hayli hayli kazanırım triplerine girmiş bulunmaktayım şu an.

Eskişehir'de 2 gündür kar var ve bu çok can sıkıyor. Kaş'tan dönüşümde çok güzeldi hava. Yine bozuldu, boktan bir hal aldı. Bu arada dört bir yanı saplar ile çevrili olan kursa hatun akıyor son zamanlarda. Başımıza taş yağacak bu gidişle. Kıyamet alameti gibi bir şey bu.

Edit: Yanılmışım. Hatun öküz gibi çiziyor.

4 Mart 2011 Cuma

Inception > The King's Speech

Az önce bitti The King's Speech. 83. Oscar Ödülleri'nde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo ve en iyi erkek oyuncu gibi en önemli ödülleri silip süpürdü bildiğiniz üzere bu film. Bu kategorilerde Inception ile kapışması bekleniyordu The King's Speech'in ancak bir kapışma olmadı; direkt ezdi geçti resmen King's. Benim favorim Inception'dı. The King's Speech'i izlemeden önce Inception diyordum, izledikten sonra da Inception daha iyi diyorum.

Pek fazla detaya girmeyeceğim aslında. Filmin olayı bir kere o kadar basit ki. Gerçek bir hikaye var ortada. Kekeme bir İngiliz kralı var ve sen bunu direkt alıp film yapıyorsun. Bu mudur yani? Pek bir etkileyici de gelmedi açıkçası bana. Hadi İngiliz olsak, milliyetçi İngiliz olsak falan anlayacağım da, bu film ile gaza gelenleri cidden anlamıyorum.

Inception'da en azından bir kurgu vardı. Adamlar düşünmüş, cidden çok uç bir hikaye yaratmışlar. Kimin aklına gelir rüyaların kontrol edilebildiği bir ortam üzerine film düşünmeyi... Inception'ı izledikten sonra "vay be adamlar yapmış aq" diyebiliyorsunuz ama The King's Speech'te öyle bir durum söz konusu olamıyor malesef.  Ne yapayım yani ben İngiliz kralı konuşmayı becerdiyse...

Inception en iyi film ve en iyi senaryo dallarında kesinlikle ödülü almalıydı. Fena haksızlık etmişler. Üzüldüm fazlasıyla.

3 Mart 2011 Perşembe

Güzel Eskişehir

Eskişehir'e umutsuz bir şekilde geri dönüş yapmıştım bir kaç gün önce. Fakat buradaki tablo cidden çok ilginç. Havalar ısınmaya başlamış ve artık ortalık buz gibi değil. Sanırım havaların ısınması ile alakalı olarak insan yoğunluğu fazlalaşmış. Kampüs özellikle cıvıl cıvıl. Basketbol oynamaya gidip insan yokluğundan oynayamadığımız günler oluyordu, bugün 4 vs 4 maç yaptık. Baya gelen oluyor artık herhalde. Diğer pota da full doluydu. Ufaktan bir basketbol çevresi edinmeye de başladık.

Kursa da uzun zamandır gitmiyor olmaktan ötürü bir özlem duygusu var içimde. Özledim kursu. Ayrıca uyku düzenimini de sağlamış olmamdan dolayı, her şey çok güzel olacak.

Bu arada Paticik Forumlarından Moncici -Ozan- bana nota öğretiyor artık. Bugün ilk ders başarıyla sonuçlandı. Çok güzel şeyler öğrendim. En azından temelini öğrendim olayın. Yararlı oldu bayağı. Arkadaş sağolsun çok ilgili ve bilgili gördüğüm kadarıyla. Eskişehir'e gelince nota falan öğreneceğim diyordum hep, ufaktan başladık böylecek. Güzel.

Ve son olarak yazın vokal yapmayı düşünüyorum ve bu bağlamda çalışmalar da yapacağım.

1 Mart 2011 Salı

Blogspot'a Erişim Engellendi

Evet. Nedir ulan sizden çektiğimiz. Bugün yaklaşık 1,5 saat önce Blogspot'a erişim mahkeme kararıyla engellendi. Tam da ben bu blogu açmışken, olacak iş değil. Şansıma sokayım.

"Blogspot.com, Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 14.01.2011 tarih ve 2011/156 D iş sayılı kararına istinaden engellenmiştir."

Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılmış engel. Şaşırdım buna. Ne alaka ulan Diyarbakır? =D Herifler Diyarbakır'dan yapmış demek ki suç duyurusunu.

Aslında engeli ortadan kaldırmak Google'ın elinde olan bir şey. Bildiğiniz üzere Blogspot'u yıllar önce satın almıştı Google. Şu an Mahkeme tarafından sadece tek bir IP adresi engellenmiş oluyor Blogspot'un. Google'ın elinde milyonlarca IP var ve bunlardan bir başkası ile Blogspot'u yayınlamaya başladığında engel de otomatikman kalmış olacak. Ancak yapmıyorlar bunu.

Bloguma Dokunma isimli bir
harekat başlatılmış. Hoş bu.
Bu blogu açarken, domain'i satın aldığımda çok uğraştım. Türkiye'den bağlantı sağlanamıyordu çünkü benim blogu yayınladığım IP Türkiye'de Google'ın yasaklı IP'lerinden biriydi. O yüzden IP'yi değiştirmem gerekmişti ve sorun ortadan kalkmıştı. Daha öncesinde Google ile yaptığım uzun mailleşmelerde, sorunun kendileri ile alakalı değil Türkiye'nin internet sağlayıcısı ile alakalı olduğunu söyleyerekten, hiçbir bok yapamayacaklarını söylemişlerdi. Kendilerine bu aklı vermiştim yine ama umursamamışlardı. Heriflerin sikinde değil yani. Sorun bizde değil sizde derken acaba Mahkemeye gidip engeli açtırmamı falan mı beklediler acaba...

Digitürk tarafından da yapılan bir suç duyurusu varmış Blogspot'a. Onun sebebi de anladığım kadarıyla Blogspot üzerinden yayın yapan "online maç izleme" siteleri. Daha önce Youtube ile de benzer bir problem yaşayan Digitürk, Youtube ile uzlaşmıştı ve Youtube tarafından kendilerine verilen yönetici hesabı ile videoları silme hakkı elde etmişti. Blogspot için de benzer bir yaptırım uygulanabilirdi diye düşünüyorum.

Türkiye'de 4 milyon tane blog kullanıcısı varken, 50 tane yasadışı site yüzünden bizlerin de madur olması çok boktan bir durum. Türkiye Cumhuriyeti olarak vatandaşlarının haklarını gözetmesi gerekirken devlet, daha da sikiyor bizi sağolsunlar.