26 Eylül 2009 Cumartesi

Zakk Wylde – Farewell Ballad

Hüzünlü gitar soloları bulmak çok zor. Özellikle slow gitar soloları dinlemekten hoşlanmıyorsanız, iki kat zor. Gitarda hız ile tekniğin üst seviyede olduğu ve aynı zamanda hüzünlü olabilen sololar yazabilmek gerçekten zor. Ama tabii ki imkansız değil. Birazdan size izleteceğim ve dinleteceğim solo yavaş başlayıp, hız ve tekniğin en üst seviyelere çıktığı; vermek istediği mesajı ve o hüznü vermesini bilen bir solo. Zakk Wylde bu soloyu, sahnede vurularak öldürülen dostu Dimebag Darrell için yazmış. Birilerinin arkasından yazıldığında iki kat vurucu oluyor bu tarz parçalar, zaten hüznün buram buram kol gezdiği bu solonun, bir de Dimebag için yazıldığını düşününce gerçekten etkileyici oluyor.

Mesela Metallica’nın To live is to die’ı da öyledir. Cliff Burton için yazılmıştır. Hüzünlüdür, güzeldir, özeldir. Farewell Ballad’da aynen böyle. Kısa, öz, vurucu, yıkıcı, olağanüstü bir eser. Bravo Zakk Wylde.

Not: Tamam solo güzel de, outro hiç olmamış. O ne lan öyle, şenlik havasında.


Zakk wylde - farewell Ballad Solo Original
Yükleyen Mustaine01. - Diğer müzik videolarına göz atın.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Keşke Yaşasaydı #2 Dimebag Darrell


İlk olarak Dimebag Darrell kimdir? Gelmiş geçmiş en iyi Heavy Metal/Thrash Metal gruplarından biri olan Pantera’nın gitaristiydi. Pantera bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere, kendine has bir soundu olan, egzantrik ve bir o kadar yenilikçi bir gruptu. Cowboys From Hell isimli albümleri ile mükemmel bir çıkış yakalayıp, Metal müzik piyasasında hatrı sayılır bir konuma gelmişlerdi. Dimebag’in mükemmel kirli, distortion’ın tavan yaptığı gitar riff ve sololarının üzerine, Phil Anselmo’nun öküz vokal adını verdiğimiz vokali giriyordu ve ortaya yepyeni Pantera soundu çıkıyordu. Pantera’nın beyniydi Dimebag, aynı zamanda kurucusuydu da. O yüzden kendisi her zaman grupta bir adım öne çıkan isim oldu.

Neydi onu özel kılan? Öncelikle teknik olarak mükemmeldi. Zaten teknik olmazsa bir bok olmaz Metal camiyasında, gitaristin teknik olacak ki bir yerlere gelebilesin. Dimebag’in tekniği mükemmeldir. Özellikle Pinch Harmonics adını verdiğimiz tekniği mükkemel uygulardı ki bana göre en iyi uygulayan gitarist kendisidir. Floods isimli Pantera parçasının solosunu dinleyerek gitarı nasıl inlettiğini ve “Pinch Harmonics nasıl yapılır” dersi verdiğini görebilirsiniz. Tombul bir arkadaşımızdı. Parmakları da tombuldu haliyle. O tombul haliyle nasıl o kadar teknik çalabildiğine hala aklım ermiyor. Bilmiyorum, bana garip geliyor.

Dimebag ayrıca çok da karizmatik bir gitaristti. Kırmızıya boyanmış keçi sakalı vardı. Dean marka gitar kullanırdı ve hiç şaşmaksızın Dean’in ML modelini kullanırdı. Gerçi daha sonraki dönemlerde Dean olsun, Washburn olsun, BC Rich olsun Dimebag Darrell adına özel gitarlar üretti ama bunun öncesinde Dean ML kullanırdı. Gitar kasası asla değişmezdi, Dean ML’in kasa şeklini benimsemişti.

Dimebag’in en özel yaptığı şeylerden birisi de sololarıydı. Bir Slash’in, bir de Dimebag’in sololarını dinlerken “Evet bu onun solosu” şeklinde yorum yapabiliyorum. Dimebag’in soloları her zaman kendini belli eder. Aksak bir şekilde devam edip, birden hızlanmalar, ardından şarkıyla alakasız notalara kayıp tekrar geri dönmek. Soloları bu şekildeydi. Slash’te de mesela sürekli bending vardır. Dimebag’de az önce söylediğim gibiydi işte. Bir de deli gibi Pinch Harmonics yapardı. Hayvan gibi çalardı yaa, tam bir öküzdü.

Dimebag iyi bir insandı, mütevazıydı, şöyleydi, böyleydi ama ölümü çok kötü oldu. 8 Aralık 2004 yılında, Pantera’nın dağılmasından sonra kurduğu yeni grubu Damageplan’in bir konseri sırasında, sahnede vurularak öldürüldü. Sahnede vurulmasının sebebi, Pantera’nın dağılmasına sebep olmasıydı, onu öldüren şahıs onu bu yüzden öldürdüğünü söylemişti. Allah belasını versin.


Dimebag Darrell Solo
Yükleyen Mustaine01. - Diğer müzik videolarına göz atın.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Keşke Yaşasaydı #1 Cliff Burton

Evet. “Keşke Yaşasaydı” isimi yepyeni bir yazı dizisinin başlangıcını yapmaktan gurur duyuyorum. Başlangıcı Cliff Burton ile yapmaya karar verdim, gayet de yerinde bir seçim oldu bence.


Cliff Burton 1962-1986 yılları arasında yaşamış olan bir bas gitaristtir. Metallica’yı Metallica yapan en önemli isimdir kanımca. Zira Metallica’yı Metallica yapan ilk üç albümde yer almış ve her anlamda gruba olağanüstü bir katkı sağlamıştır. O öldükten sonra Metallica farklı bir yola girmiştir ve günümüzde geldiği konumun temellerini atmaya başlamıştır. O yüzden Metallica tarihi Cliff ve Cliff sonrası olarak ikiye ayrılmalıdır bence ki ben öyle ayırıyorum.

Cliff, teknik olarak olağanüstü bir bascıydı. Parmaklarını olağanüstü bir şekilde kullanırdı ve sol el tekniği de bir o kadar sağlamdı. Tuşesi mükemmeldi, parmakla çalmasına karşına penayla çalıyormuşcasına tok ve temiz bir sound elde ederdi. Ayrıca kendine has bir tonu vardı Cliff’in. Bunu da bas üzerine Distortion ve Wah efekt pedallarını koyarak elde etmişti. Bu sayade o kadar baskın bir ton elde etmişti ki, bazı Metallica parçalarında baskınlık açısından elektro gitar ile yarışır hatta bazen elektroyu ezerdi; bknz: For Whom The Bell Tolls. Teknik demişken, elektro gitarda yapabilmenin bile hatrı sayılır bir gayret ile başarılabildiği Tapping tekniğini, bas gitarda yapardı. Mükemmeldi, gerçekten süperdi. Sadece bas gitar ve sonlara doğru davulun ona eşlik ettiği Anesthesia Pulling Teeth parçasını dinlemenizi tavsiye ederim, tapping olayını bas gitarda bitirmiştir o parçada. Ayrıca Orion var tabii bir de. Master of Puppets albümünden enstrumental bir parça. O kadar mükemmeldir ki bu parça, Cliff öldükten sonra müzikal dehasının en önemli göstergesi olarak akıllara kazınmıştır.

Cliff müzisyen kişiliğinin yanında harika bir insandı da. Uyuşturucu kullanmazdı ve tertemiz bir insandı. Sadece bira içerdi, onun dışında ne sigara ne uyuşturucu ne de kumarı vardı =). Harika bir insadı ya. Neyse, insanlığını boşverelim, yazının da sonuna gelelim, siz de Cliff ve olağanüstü bas gitar tekniğini yakından izleyin, buyrun (1:45′ten sonra ki kısımda ağıt yakıyor sanki, oraya dikkat) :

20 Eylül 2009 Pazar


IMDB‘yi bilmeyen yoktur. Sanırım yoktur. Di mi? Neyse, bilmeyeniniz varsa, Dünya’nın en büyük film veritabanına sahip, her filmin yer aldığı bir web sitesi.

Bugün bir çok gazete ve sitede IMDB’de yayınlanan bir listede Şaban Oğlu Şaban isimli güzide filmimizin “En iyi komedi filmi” seçildiği şeklinde haberler yayınlandı. O haberler yayınlandığında muhtemelen birinci sıradaydı bu film ancak şu an ikinci sıraya düşmüş. Güzel bir şey. Ama şöyle bir durum var, bu liste tam olarak IMDB tarafından hazırlanan bir liste değil, kullanıcıların filme verdiği notlar ışığında hazırlanan bir liste. Yani kim verilen oylarda en iyi ortalamayı tuturmuşsa, o birinci sırada. İlk olarak bu yanlışlığı düzeltelim.

Ardından; Şaban Oğlu Şaban’ın hakkını verelim. Hakikaten harika bir olay, IMDB’de en iyi komedi filmleri listesinde ikinci sırada bir Türk filminin yer alıyor olması. Hele bir de dünyanın en kötü filmleri listesine 10′un üzerinde film sokan bir millet olduğumuzu düşündüğümüzde, bu gerçekten olağanüstü bir şey. Burada Kemal Sunal‘ın ne kadar harika bir komedyen ve oyuncu olduğunu da görmüş oluyoruz (Şener Şen, Halit Akçatepe ve Yönetmen Ertem Eğilmez’in de hakkını verelim tabii) . Herif sadece bizi değil dünyayı da güldürmeyi bir şekilde başarmış gördüğünüz gibi.

Şaban Oğlu Şaban’ın dışında Kibar Feyzo ve Züğürt Ağa isimli yapımların da kayda değer bir başarısını görüyoruz. Züğürt Ağa onuncu, Kibar Feyzo ise onüçüncü sırada şu an. Liste, filmlere sürekli olarak kullanıcılar tarafından notlar verildiği için sabit kalamıyor ne yazik ki ama şu an gördüğümüz tablo gerçekten göğüs kabartıcı. Aferin bize, komedi filmi yapabiliyoruz. Bir de korku filmi yapmayı becerebilsek, kim tutabilir ki bizi sinema sektöründe. Di mi? =) Ahahaha.

Bayram ve Diğer Günlerden Farkı?


Bugün Ramazan Bayramı. Eskiden büyük bir heyecanla beklerdik özellikle dini bayramlarımızı. Dine olan düşkünlüğümüzden değildi elbette bu, paradandı. Bayram demek para demekti. Herkesin eli öpülürdü ve geçen bayramda toplanılan paranın daha üstüne çıkmak için elden ne gerekiyorsa yapılırdı. Sanırım geçmişte bayramları özel kılan ve heyecanla beklenmesinin tek sebebi buydu benim ve yaşıtım olan bir çok insan için. Ciddiyim. Sadece para…

Şu an insanların elini öpmek veya çokça para toplamak gibi bir derdim yok. Sabah kalktım, babam ve kardeşim bayram namazından dönmüşler, kahvaltı hazır beni bekliyordu. Geçtiğimiz bayramlarda annemin zoruyla bayram namazına giderdim, fakat bu kez gitmedim. Babamın, annemin ve babaannemin ellerini öptüm sadece ve onların bayramını kutladım. Hiçbirinden de para falan almadım =) Kahvaltımı yaptım, bilgisayarıma oturdum. Bir kaç arkadaşımdan bayram mesajı geldi, onları yanıtladım. Bu kadar… Sadece bu…

Evimizin mahallenin küçük çocukları geldiler, bayram kutlamaya, şeker almaya hatta mümkünse para almaya =) Hepsinin bayramlıkları vardı. Evet. Bir de bayramlık olayı var, bayramlık alınır bayramdan önce. Ben almadım, annem al dedi ama almadım. Ne gerek var ki? Benim için bir anlam ifade etmiyor sonuçta. Gerçekten ne kadar sıradan bir gün. Sadece adı bayram. Diğer günlerden tek farkı var, o da resmi kurumların ve bazı esnafların çalışmıyor olması. O da zaten olumsuz bir değişim, olumlu bir şey beklenmez zaten; malum, Murphy Kanunları =)

Düşünüyorum, acaba özlüyor muyum o eski içimin “bayram heyecanı” ile kaplı olduğu günleri? Sanırım özlemiyorum. Ama her şeye rağmen güzeldi. Heyecan vericiydi, mutluluk vericiydi. Paraydı. =) Ve şu an, diğer günlerden hiçbir farkı yok.

19 Eylül 2009 Cumartesi

PES 2010 Demo İzlenim

PES serisi en sevdiğim futbol oyunu. Özellikle PC platformunda Fifa ile arasında dağlar kadar fark var bana göre ve her açıdan PES, Fifa’yı 2′ye hatta bazen 3′e katlayabilecek kapasitede bir oyun. Her neyse, geçen gün PES 2010′un demosu yayınlandı. Ben de dün gece oyunu indirmeye başladım. Sabah uyandığımda demo inmişti. Hemen yükleyip, bir kaç saat oynadım oyunu. İlk izlenimlerimi Şekerli Yoğurt’ta paylaşmak istedim.

Oyuna girdiğimizde yine, yepyeni cillop gibi bir menü ile karşılaşıyoruz fakat daha önceki PES serisi oyunlarında olduğu gibi menü yine hantal bir yapıya sahip. Neyse… Zaten tek mod koymuşlar demoya, o da Exhibition. Direkt Exhibition ile oyuna başladım. Takım seçimi Barcelona’ya karşı Liverpool olarak yaptım; Messi ve Ibrahimoviç’in durumlarını görmek açısından.

Oyuna garip bir yavaşlık eklenmiş durumda. Oyuncular yavaş hareket ediyorlar. Oyun yavaş akıyor. Pas trafiği sanki bir türlü anlık olarak gerçekleştirilemiyor, sanki pas tuşuna bastıktan 1 saniye sonra pas atılıyor. Buna alışmak elbette mümkün fakat oyuna başladığınız ilk anlarda oldukça can sıkıcı bir durum bu. Sadece paslarda değil, oyuncuların manevra kabiliyetinde de bir yavaşlatılma ve komuta biraz geç karşılık verme durumu var, bu da oyunu biraz zorlaştırmak ve sadece çalım futboluna dayalı oynayan oyuncuları biraz daha futbolu güzelleştirmeye yöneltmek adına yapılmış olabilir =). Muhtemelen oyuna alıştıkça, çalımlar da basitleşmeye başlayacaktır, PES 2009′da bundan farklı olduğu ve ona alışkın olduğum için ilk olarak zorlandım haliyle.

Oyunda artık faullü hareketlerde düdükler kolay çalınmıyor. Arkadan direkt olarak rakibe girdiğiniz pozisyonlarda bile faul olmuyor bazen ve oyun devam ediyor. Aynı şekilde kasıtlı hareketlerde hiç affetmeksizin kart çıkartan hakemlerin yerini, hoşgörü açısından aşmış hakemler almış, artık kolay kolay kart da çıkartmıyorlar. Faullerde hoşgörülü davranıyorlar dedim ama penaltı pozisyonlarında hiç affetmiyorlar direkt çalıyorlar düdüğü. Veya bana öyle denk geldi, en ufak pozisyonda bile penaltı çaldılar sürekli ve boyna penaltı kullandım oyunu oynadığım süre zarfında. Beşiktaş’a çalınan penaltı pozisyonları gibi penaltı çalınıyor sürekli. Garip. =) Penaltı demişken penaltı atma sisteminde de bir değişiklik yapmışlar ve bir boka benzemeyen yeni bir sistem getirmişler. Hiç hoşuma gitmedi şahsen.

Grafiklerden de bahsetmek gerekiyor sanırım. Aslında gerekmiyor ama bahsetmiş bulunalım yine de. Grafikler olduğu gibi duruyor arkadaşlar. Evet, öyle duruyorlar. Bir kaç yeni animasyon gözüme çarptı onun dışında biraz makyajlanmış ve önümüze sürülmüş bir PES 2010… Grafik açısından tabii.

Son olarak… Fifa 2010′un demosunu da denedim. Bazı oyun sitelerinde Fifa 2010 gümbür gümbür geliyor, PES 2010 vasat falan gibi söylemlerle karşılaştım. Ama, bence, PES hala Fifa’dan iyi durumda. Ben yine PES oynayacağım… Evet. PES rulz… Fifa ne lan? Ahahah…

14 Eylül 2009 Pazartesi

Koyunlara Gecelik Giydirip Tecavüz Eden İnsan

ABD’nin Iowa Eyaleti’nde bir sapık, mavi gecelik giydirdiği bir koyunla cinsel ilişkide bulundu.Robert Brodesson adındaki sapık, Waterloo’da bir yüksekokula ait çiftlikte yakalandı. Koyun iplerle bağlanmış bir durumda bulunurken, yanında da bir de mavi bayan geceliği ele geçirildi. Polis tarafından yapılan testler sonucu, koyunun tecavüze uğradığını ortaya çıktı. Broderson, öğrenciler tarafından yakalandı ve güvenlik güçlerine teslim edildi. Bir emniyet görevlisi, ‘‘23 yıldır polisim, böyle bir şeye hayatımda ilk kez tanık oluyorum. Köpekleri duymuştum, ama mavi gecelikli koyunu asla’’ diye konuştu. Robert Broderson, 75 bin dolar kefalet ödedikten sonra serbest bırakıldı.

Evet. Ülkemizde daha çok Eşek’ler abaza şahısların hedefi oluyor. Fakat görüldüğü üzere ecnebi memleketlerde her şey bizim adetlerin dışında ya da tersinde geliştiği için, orada tercih koyundan yana.

Bir diğer acayip ve bizim için alışılagelmiş olan durumun dışında olan durum ise tecavüz esnasında kullanılan yan araç gereçlerin farklılığı. Bu ince detayı biliyorum ki hepiniz atladınız… Ülkemizde genellikle hayvan tecavüzcülerinin kullandıları yan araç-gereç, vazelin oluyor. Neden? Nedenini tahmin edebildiğinizi varsayarak o konu hakkında derin bir açıklama yapmak istemiyorum. Evet, bizde yan araç-gereç olarak vazelin tercih ediliyor. Amerika’lı vatandaş ise çok farklı bir yan araç-gereç kullanmış, kendisini psikolojik olarak o ana hazırlamak amacıyla bir adet gecelik yardımı ile hayvanı biraz daha çekici kılmaya gayret göstermiş.

Buradan çıkaracağımız iki farklı sonuç var. Birincisi, Amerika’lı erkeklerin penisleri kaygan olur ve o yüzden bir hayvana tecavüz edecekleri zaman vazelin kullanmak durumda kalmazlar. Türk erkeğinde ise bu durum tamamen zıttır, Türk erkeği olabildiğince kaymak ister ve o yüzden vazelin kullanır. Bunun yanında, Türk erkeği, delik deliktir mantığı ile hareket ettiği için, tecavüz edeceği hayvana herhangi bir kamuflaj veya kılıf uydurmak gibi bir ihtiyaç hissetmez, direkt işini görür geçer. Amerika’lı vatandaş ise hayvanın, hayvan olduğundan haberdardır, delik deliktir mantığı ile hareket etmezler, o yüzden soktukları deliği olabildiğince olması gerekene benzetmeye gayret gösterirler.

Çok derin bir analiz yaptım farkına varabileceğiniz gibi. Bu tarz olağanüstü derin anlamlı ve gerekliliği kesinlikle üst seviyede olan analizlerimle sıklıkla karşınızda olacağım.

13 Eylül 2009 Pazar

Durum Değerlendirmesi

Uzun zaman sonra bloguma yazıyor olmak güzel. Özlemişim diyemiyorum gerçi ama güzel yani...

Son bir aydır hayatım çok farklı bir yola girmişti. Kaş-Kalkan arasında mekik dokuyor, günümün en az 7 saatini Kalkan'da geçiriyor, 1 gün Kalkan'da 1 gün Kaş'ta kalıyor ve kaldığım yerler olan kendi evim ve teyzemin evini pansiyon gibi kullanıyordum. Ama her şeye rağmen güzeldi, bu durumdan şikayetçi değildim. Geçtiğimiz günlerde yaşanan talihsiz bir olay üzerine, son bir aydır içerisinde bulunduğum yaşam tarzından tamamen kendimi soyutlamak durumunda kaldım. Bu talihsiz olayın ne olduğunu bilen bilir, biraz aşırı özel bir durum olduğu için buraya yazma gereği duymuyorum. Hayatım zaten alt üst olmuştu son bir ayda fakat alışmıştım o yaşam tarzına; geçtiğimiz hafta başımızdan geçen olay sonrasında alıştığım o yaşam tarzından kopmak biraz zor oldu haliyle ama son 2 gündür kendimi toparladım diyebilirim. Şu an iyiyim, Kaş'tayım, bir çok şeyden kopmuş durumdayım ama halimden memnun gibiyim.

Eski yaşantıma geri dönmüş durumdayım şu an. Evimde bilgisayarımın başında, akşama kadar müzik dinleyerek, gitar çalarak ve çeşitli alternatif aktiviteler içerisinde bulunarak günlerimi geçirmeye başladım. Üniversite yolumun kapanmasından dolayı, ki kendi isteğim ve bazı yan sebeplerden dolayı gitmedim üniversiteye, bu sene dershaneye gideceğim. Sanırım gelecek hafta başlayacağım dershaneye.

Dershane dışında tabii ki net ortamında da yeni bir uğraş içerisine girmezsek olmaz. Bunun için de kolları sıvadım yepyeni ve marjinal bir site projesi ile geri dönüş yapacağım. Türkiye'de eşi benzeri olmayan bir site projesi bu. Gerçekten yabancı sitelere göz attığınızda da bu tarz sitelerin ne kadar az olduğunu göreceksiniz. Turnayı gözünden vurmuş bir proje olacak kanımca bu proje.

Bakalım neler olacak...