2 Temmuz 2012 Pazartesi

Hayatımın En Sinir Bozucu Günü

Evet. Her şey Kemal ile araba kiralayıp Antalya'ya gitmeye karar vermemizle başladı. Kemal arabayı bulduğunu ve ucuza halledeceğini söyledi. Bu bağlamda hemen planları kurduk ve Antalya'ya yolunu tutacaktık. Fakat benim şoförlüğüm henüz pek güven vermediği için son anda Antalya'dan vazgeçip, biraz daha kolay lokma gibi gözüken Fethiye'ye gitmeye karar verdik.

Kemal 2007 model bir Toyota Corolla kiralamıştı. Geceden aldık arabayı ve bir kaç tur attık Kaş'ta. Kemal'de henüz ehliyet olmadığı için ben sürecektim arabayı, o yüzden alışmam lazımdı yarına kadar ve alıştım da... Gayet akıcı sürmeye başladım yani. Bizim Accent'i sürdüğüm gibi olmasa da iyiydim hani. Her neyse. Ertesi gün sabah 9'da yola çıktık. Arabaya 50 liralık gaz aldık. Gazlı dediler gaz aldık. Benzinden bahseden falan olmamıştı bize.

Bu fotoğraf çekilirken her şey çok güzeldi.
Arabanın bir kaç problemi vardı. Misal üçüncü vitese atınca bir süre sonra vitesi boşa alıyordu. O yüzden çoğunlukla dördüncü viteste gitmek zorunda kaldım. Bunun dışında ibre çalışmıyordu, devir göstergesinden hareketle hızımı anlamaya çalıştım ve bence doğruydu tahminlerim. Neyse, yola çıktık ve gayet güzel gidiyoruz. Kınık'ı geçtikten sonra Saklıkent tabelasını gördük ve girdik. Yaklaşık 20 km gittikten sonra kanyona geldik. Orada biraz gezindikten sonra tekrar yola koyulduk ve yol üzerinde bir restaurant'ta durduk. Balık yedik. Bok gibiydi, midem kalktı. Yola devam ettik, yaklaşık 15-16 km gittikten sonra araba bir anda durdu. Ve bizim için zorlu bir süreç başladı. Kamera şakası tadında anlardı. Çok trajikomik ve sinir bozucuydu.

Araba durunca hemen kenara çektik. Rent A Car'cı herifi aradım. Benzin bitmiştir dedi. Gazlı diye aldık, gazda kullandık hep arabayı ama ne hikmetse benzin bitince durdu araba. Sıralı otogaz sistemlerinin olayı buymuş, ufak ufak benzin yiyormuş. Bizde bitmiş... Neyse, tamam dedik benzin almak için yola koyulduk. Otostop ile en yakın petrole gittik, otostop ile geri döndük. Geri dönüşte öyle bir arabayla geldik ki, arabesk çalıyor ve gidiş geliş tek şeritli yolda adam 140 km hızla gidiyordu. Neyse ki ölmedik. Adam bize 15 liralık benzin yeter dedi, öyle aldık biz de... Benzini koyduk, araba hala çalışmıyordu. Adamı aradım, gaza bas benzin pompalasın dedi. Yaptım dediğini, bu sırada akü bitti. Öylece kaldık. Herif kendisi geleceğini söyledi ve bize bekleyin dedi.

Güzelim gözlük gitti. Bacın siqem.
Başladık beklemeye. Tam arabanın önünde bir köy evini restaurant gibi yapmışlar, oraya oturduk. Yaklaşık 1,5 saat sonra adamı tekrar aradık. Arabayla gelirken, onun da arabası bozulmuş. O an sinirlerim öyle bir hal aldı ki, gülmeye başladım. Hem ben hem Kemal gülüyoruz. Bize yardıma gelen araba da bozulmuş, olacak iş mi ulan bu? Sonra başka bir araba çağırmış herif, o geliyormuş. Neyse, yaklaşık 1,5 saat sonra Saklıkent'te buluştuk herifle. Bizim arabaya gittik. Yanında bir tamirci getirmiş. Bir de benzin getirmişler fazladan, onu da eklediler. Akabinde hemen çalıştı araba. Ama bu kez de benzinden gaza geçmiyordu. İşe gel. Daha sonra ona da bir çözüm buldular, bir yöntem gösterdiler bize ve çıktık tekrar yola.

Saat 17:00'ı gösteriyordu. Artık sinirden kafayı yiyorduk ama arabanın çalışıyor olması  da bir yandan moralimizi yüksek tutuyordu. Fethiye'ye gitmeden dönersem içimde kalırdı. O yüzden direkt Fethiye'ye sürdüm. 17:25 sularında vardık Fethiye'ye. Şehir merkezinde bir tur attıktan sonra orada bir bok olmadığına karar verdik ve döndük geriye. Tabii aksilikler yakamızı bırakmadı.

Kaş'a yaklaşık 65 km kala araba tekrar durdu. Yine aynı durum söz konusuydu. Hemen otostop ile en yakın petrole gidip benzin aldım. Arabayı çalıştırdık tekrar ve yola devam ettik. Ama sinirden patlıyorum. Bu sırada gözlüğümün olmadığını farkettim. Evet, gözlük petrolde kalmıştı ve petrol de çok geride kalmıştı. Gözlüğe elveda deyip devam ettim yola. Ama o sinirle nasıl basıyorum. Deli gibi gidiyor araba. Bir ara çok rahat 150-160'ı gördük, ki benim gibi henüz yeni yetme bir şoför için olağanüstü bir hızdı. Önüme geleni solluyorum, neredeyse makas atacağım, o derece. =D

Nasıl bastıysam artık, 19:01'de Kaş'a geldik. Kaş'ta limana gittik ve sonra hemen arabayı geri verdik. Normalde kontratımız gereği daha fazla kalabilirdi araba elimizde ama o araba elde tutulmaz abicim. Sanki elimizde patlayacakmış gibi bir durum vardı hep. Emanetin canı götünde olur lafını buram buram hissettirdi araba bize sağolsun. Onun haricinde hayatımda bu kadar fazla sinirlerimin gerildiği bir gün hatırlamıyorum.

Planımız neydi, neler oldu... Saklıkent'ten sonra Fethiye'ye gidecektik. Ölüdeniz'de yüzüp, McDonalds'ta yemek yiyecektik. Şehir merkezinde piyasa yapacaktık ulan. Hay amk ben böyle işin. 3 araba ile rent a car açmaya kalkan o şahsa zaten söylenecek laf yok. Elindeki arabaların hiçbiri sağlam değil. Ulan gavat, madem beceremeyeceksin bu işi neden giriyorsun? Altından kalkamayacağın bir işe neden girersin ki? Hiç anlamıyorum. Arabayı verir vermez ilk işim bize imzalattığı "senet"'i yırtmak ve tamamen o sikimsonik arabayı hayatımdan atmak oldu. Gerçi araba normal şartlarda sağlam ama bize verilen araba acayip dandikti.

Neyse... Dizel olmayan araba alınmazmış, bunu öğrendik. Tanımadığın, güvenilir olmayan adamdan araba kiralanmazmış. LPG'li araba alınmazmış. Yaşayarak tecrübe ettik bir kez daha bazı şeyleri.